İnsan vücudunda sayısız yeniden düzenlenme olayı gerçekleşmektedir. Tıp fakültesinde yıllar bu yolakları ezberlemekle geçer. Örneğin, kan hemoglobin düzeyi eritropoetin adlı bir molekül tarafından düzenlenir. Eritropoetin, idrar üretimi ile vücudu dengeleyen tübüllerin arasına serpilmiş hücreler tarafından böbrekte üretilir. Kandaki hemoglobin miktarı azaldığı zaman bu hücreler aktive olur ve eritropoetin salgılar. Bizim için hayati öneme sahip olan bu mekanizma çoğu diğer mekanizma gibi bilince çıkmaz. Demek istediğim, şu an hücreler kan oksijen ve hemoglobin düzeyini ölçüyor ama farkında değiliz. Genel olarak vücudumuzdaki düzenleme mekanizmaları bilinçdışıdır. Önemli durumlarda (ateşin yükselmesi, boğulma hissi vs.) gibi durumlarda bu mekanizmalar bilinçli hale gelir.
Duygular da düzenleme mekanizmalarıdır. Nasıl ki eritropoetinin amacı kan hemoglobin düzeyini ayarlamak ise benzer biçimde duygular da dengeleme araçlardır. Fark, duyguların bilinçli olarak deneyimlenmesinde yatar. Bilinçlilik durumu duygular üzerine düşünebilmeyi, onlara karşı gelebilmeyi ve onlardan kurtulmaya çalışmayı var eder. Duyguların yoğun farkındalık oluşturulması onların üzerine olduklarından daha fazla düşünmemiz ile sonuçlanmıştır. Bundan dolayı da duygunun gerçek doğası -yeninden düzenleme- üzerine körlük geliştirmişiz.
Tiksinme duygusu.
İdrar, dışkı, kusmuk, fare, bozulmuş yiyecekler, ceset gibi şeyler neden tiksindirici? Tiksindiğimiz şeylerin patojen taşınma riskinin yüksek olduğuna dikkat edin. Bu nesnelerden ne kadar uzak kalsak o kadar iyi. Şükür ki bizi bu şeylerden uzak tutmaya hizmet eden bir duyguya sahibiz. Tiksinme ve iğrenme duygusu bizi iğrendiğimiz nesneden uzaklaştırmayı amaçlar. "Çürümüş et patojen taşıyabilir" mantıksal çıkarımına gerek duymadan çürümüş et görünce tiksinti yaşarız.
(Tiksinen suratta burun deliklerinin büzülmesi ve ağzın kapanmasının amacı da patojeni solumamak olduğuna dikkat edin)
Sonuç olarak, iğrenme duygusu bizim nesne ile olan mesafemizi yeniden ayarlamaya hizmet eder. Tabi ki iğrendiğimiz şeyler, kusmuk, çürümüş et gibi şeylerle sınırlı değildir. Ahlaksız davranışlar da bizde tiksinme duygusu oluşturabilir. Çürük etten uzak durmak istediğimiz gibi bazı insanlardan da uzak durmak isteriz.
Ahlaksızlık çarkına çevrilmiş sistemler de iğrençtir. Evet, bazen tiksinme insandan ziyade bir gruba kaşıdır. Eşcinseller, mülteciler, evsizler ya da bir millet de olabilir. Daha fazla iğrenme yaşayan kişilerin yabancılara daha güvensiz olduğu düşünülmektedir.
Yabancı gruplara karşı iğrenme duygumuz bir takım rasyonalize edici inançlarla desteklenir. Örneğin, sevmediğimiz grubun ensest ilişki yaşadığı, insan eti yediği gibi bir takım şeyler uydurarak tiksinme duygumuza kılıflar da bulabiliriz. Tarihte ve günümüzde bunun çok örnekleri vardır.
Özetle, tiksinme duygusu bizim iğrenilen nesne ile olan konumumuzu ayarlamayı amaçlar.
Duygulara güvenmek
Peki bir duyguya ne kadar güvenebiliriz? Duyguların bizim hayatta kalmamızı sağladığı gün gibi ortada. Bir zamanlar kafası rahat, öfke duymayan, yarın ne yiyeceğini düşünmeyen insanlar da vardı. Ama biz onların torunları değiliz. Bizler tiksinme yaşayan, öfke duyan, suçluluk hisseden insanların torunlarıyız. Duygulara sahip olmanın hayatta kalmaya yaradığı gerçek. Ama bir duyguya ne kadar güvenebiliriz?
Duygularla ilgili ilk göze çarpan şey duyguların geçici olması. İğrendiğimiz bir şeye belirli bir süre maruz kalmak ona alışmamızı sağlayabilir. Kalabalık içinde göz önünde kalmak kaygı uyandırabilir ama bu durum tekrarlandıkça kaygımız azalma gösterir. Benzer şekilde rüşvet alıp vermek iğrenç gelebilir ama belirli bir süre sonra sıradanlaşacaktır.
Duygu anlık olarak kişiye konumunu değiştirmesi yönünde baskı yapar. Eşin sana karşı saygısız bir davranışta bulundu. Öfke duygusu, ihlal edilen saygı durumunu yeniden tahsis etmek yönünde sana baskı yapacaktır. Eşine tepki vermedin ya da verdiğin tepki ciddiye alınmadı, onun davranışı devam edecektir. Zaman geçtikçe eşinin davranışı aynı kalsa da ilk zamanki kadar öfke yaşamayacaksın.
Öneri 1. Şu soruları sorun ve sayısız pratik yapın: Şuan hangi duyguyu deneyimliyorum? Deneyimlediğim duygunun amacı nedir? Niye ve neden sorusuna girmeden şuan ne oluyora odaklanın!
Duygularla ilgili ikinci nokta bazı duyguların bastırılmış olabileceğidir. Örneğin, Yasin "melek" gibi takılmaktadır. Öfke duygusunun esamesi okunmuyor. Diğer insanlarla her hangi bir uyumsuzluk içine girmiyor. Böyle bir kişide muhtemelen öfke duygusu bastırılmıştır. Bu kişide saldırganlık ve öfke konusunda bastırlmış bilinçdışı çatışmanın varlığı araştırılmalıdır.
Öneri 2. Hangi duyguları hiç deneyimlemiyor, göz ardı ediyorum? Hangi duyguları fazladan deneyimliyorum?
Duygularla ilgili üçüncü nokta, duygulara genelde düşünceler ilişmiştir. Genelde bir duygu yalnız takılmıyordur. Kaynağı ya da destekleyici olan bir düşünceyi de beraberinde taşıyordur. “Rekabetçi insanlar bencil ve kötüdür” düşüncesine sahip olan bir kişi rekabetle ilgili saldırganlık ve öfke duygularını bastırmaya seçecektir. Çünkü öfke yaşaması bencil olduğu anlamına gelecektir.
Öneri 3. Duygunun içindeki düşünceyi ve düşüncenin içindeki duyguyu bulmaya çalış!
Duygularla ilgili dördüncü nokta, duyguları baskılamak zordur. (Bastırma ve baskılamayı karıştırmamak lazım. Bastırma bilinçdışı gerçekleşir ama baskılama, bilince çıkmış, kanlı canlı gözümüzün önünde beliren bir duyguya karşı yapılır). Matrix’deki gibi bir hap alınca duyguların efendisi olamayız. Zaten neden duyguların efendisi olmak isteyelim ki? Duyguları baskılamak ve onların üzerinde tahakküm kurma fantezileri yerine duyguları tanımak ve anlamaya çalışmak daha mantıklı.
Öneri 4. Duygularınla savaşmayı bırak!